12 Kasım 2014 Çarşamba

sweet november




Kahvaltının mutlulukla ilgisi olmalı.
-| Birinin birini sevmesi sonucunda alacağı tek şey; acı ve ölümdür.
yüzyıllar boyunca süregelen bir şekilde insanlar bir başka şehir' e her zaman yeni bir başlangıç yapmaya giderler. / gelirler. Zenginliği, macerayı hatta yeni bir aşk' ı bulacaklarını umuyor olurlar her zaman. 
Fakat onları bekleyen adamların, düzgünlükten uzak olduklarını hiç bilmiyorlardır. 
/ve hiç de nazik değillerdi.
Biz kızlar birbirimizi kollamalıyız.
  Bizim için zaman serbest atış çizgisinde duruyordu şuan , sıradan bir günde her şey değişebilirdi oysaki. 
Aşk bizi bulurdu, biz onu değil. İnsanlar daima bizi etiketleyecek, bunun üstesinden nasıl gelecektik?
işte asıl mesele bu, olmadığımız kişiyi nasıl inkar edecektik? Bir tek hayatımız, bir şansımız var ve onunla yaptığımız her şey bize bağlı. Şuan da bir şeylere inanmamız lazım, nefessiz yaşayamadığımız gibi umutsuz da yaşayamayız ve eğer umursarsak tek hissettiğimiz şey acı olur. çünkü kendimizi karşımızda ki insanın yaptığı tüm o kötü şeyleri unutabilmeyi  diliyorken buluruz. herkes 'nasılsın' diye sorduğunda gerçekten cevabını duymak istemiyor çünkü. 
Bir erkek kadının gözlerine bakıyor ve orada başka bir kadını görüyorsa,kadın bunu anlar. Ve orada; güneşte kalmak için üst üste yığılmalarını seyredebilir. Hayatını yaşamanın ilk kuralı, en çok korktuğun şeyi yapmaktır demişler. Beklemeyi bırakmak, beklentileri bırakmak .. 
Hayatımız bir boyama kitabı değildi sonuçta, onları istediğiniz renklere boyayamazsınız. 
 ve; 'bu kentin ne çatılarını ışıldatan aylarını sayabilirsin,
        ne de duvarlarının gerisine gizlenen bin muhteşem güneşi.' | Khaled H.









ec|121114./ bin muhteşem güneş.

9 Eylül 2014 Salı

september



     
    Hiç bir gece uykumun olmamasına şaşırıyordum artık. yatağıma uzandığımda hemen uykuya dalıp, rüyalar görmeye başladığım günleri özlüyordum.kül tablaları sürekli boşaltmama rağmen saatinde yine aynı izmarit sayılarıyla doluyordu. sonra o külleri üflüyor, bir şeyleri yeniden yaratmak istiyordum. tıpkı küllerinden yeniden doğan anka kuşu gibi. ama zaten bunlarda birer sihirden ibaretti. bu dünyada sihir yoktu, mucizeler yoktu. benim dünyamda yoktu.
 işte sonunda yalnızlığa alışıyor insan,şimdi arayan,mesaj gönderen kimseye acımıyordum.belkide ben adalete inanıyordum,bilmiyorum. bu yüzden artık taşlaşmış ve hissizleşmiştim tamamen.çoğu zaman karanlıklarda saklanıyordum. belkide şimdi karanlıktan aslında korkmamın sebebi buydu. kimse asla ne hissettiğimi bilememişti. dışarıya çıktığımda, o şirin gülümsemeyi takınıp, saf davetlerimi yerleştiriyordum kendime.ve işte mutluluk oradaydı. insanların görmek isteyip,aldandıkları. çünkü görünene aldanmak hayatı kolay kılmanın ilk şartıydı bana göre. mutluyken çok dostum vardı benim,çok insanlar tanıyordum. mutsuzken ise o insanların birer birer gidişini izliyordum.
    ve şimdi eylül' ün gelişiyle sonbahar çanları bizim için çalıyordu. 
her zaman gitmekle kalmak arasında kalıyordum, ne gidebiliyor ne kalabiliyordu içimde, önemi ise bunu dışa vuruyordum. gündüz vakitlerimi umursamıyordum, benim için tamamen kayıp zamanlardı hepsi.
   - artık yağmurlar yağıyor burada, hava soğudu. Bir kahve, bir kitap ve olabildiğince müzik. insaların, günlük telaşlarını izlemek için bakabileceğim küçük bir pencere, bunlar beni doyuruyor, beni iyileştiriyordu. Güneş, tüm insanların bir gideni olduğu gibi bizi yine terketmişti, yine terkedilmiştik. Belki bir başka aşkta, belki bir başka güneşin doğuşunda tekrar hayata dönebiliriz. 


     ve şimdi; 
"Yağmura bırak kendini; bırak yağmurun çelik okları vücudunu delip geçsin. Ve her şeye rağmen orada kal, seni ansızın sonsuz ışığına boğacak olan güneşi dimdik bekle."  | franzkafka. 





ec|helloseptember

17 Temmuz 2014 Perşembe

Warlock





               böyle hissediyorum | 
         soğuk ve utanç vericiyim.
            hayalim hiç dönüşmedi aslında gerçeğe. Aslında mükemmel gökyüzünün yırtıldığını görebiliyordum.
            demek falcı haklıydı, oradaki her şeyi görmeliydin,o kursal ışığı değil! Ruhumuzu ayrı zamanlarda başlatmak için yer yoktu.Ben zaman içinde seyahat etmek istiyorum. Bir milyon mil uzakta olmak. Ben bugün aşağı sayıyorum,geleceğe. Sadece bekler misin? Bu dünyadan hep şöyle ayrılacağımız söylenir.
Çıplak ve yalnız.
peki ya elimizde hiç bir şey olmadan, hiç bir şey yapamamış olarak ayrılırsak? o zaman yaşamın ölçüsü nedir? Sevmek için, sevdiğimiz, aşık olduğumuz adam için tanımlayabilir miydik bunu? Ya da başarılarımızla, peki ya hata yaparsak? veya gerçek aşkı hiç bulamazsak, o zaman ne olur. yani bunu belirleyebilir miydik ki? Ya da sessiz umutsuzluğa giden bir yaşam bizi üzüntüye mi sürüklerdi. Sadece lafta kalan mücadele etmeyen bir adam, yaban otu dolmuş bir bahçeye benzer. Yaban otları büyümeye başladığında, karla kaplı bir bahçeye benzer. Kar yağmaya başlayınca, duvarda tüneyen bir kuşa benzer. Kuş, uçup havalandığında, gökyüzünde bir kartala benzer. Gökyüzü gürlemeye başladığında, kapıdaki bir aslana benzer. Kapı çatırdamaya başladığında, sırtına girmiş bir kazığa benzer. Sırtın sancımaya başladığında, yüreğine saplanmış bir hançere benzer, ve yüreğin kanamaya başladığında, ölmüşsün demektir. Ve ölmek. Başka hiçbir şeye benzemez. Bu gülümsemeyi hatırlayacağım, bir süre olmasına rağmen. Ve olmadan fark edersin ki, yer yoktur aslında. Kalbinin ne işe yaradığını bilmiyor, olmadıkça umursamıyor gibiydi. Yerde çıplak yatıyorum, Ve hayal hiç dönüşmedi, gerçek bir şeye. Ve artık;
Sessizliğimin basitliğine yerleşmiştim.






ec.

26 Haziran 2014 Perşembe

Only One



     Bir adamın hayata getirildiğini gördüğümü sandım.

            Bu gece oturup kader hakkında düşünüyordum. Sizce kader; eninde sonunda o kişiyi karşımıza çıkarıyor muydu? Mükemmel erkeği. Yoksa sadece biz o mükemmel erkeğin geleceği günü hayal ederek mi yaşıyorduk. Hayatımıza kaç tane mükemmel erkek olarak sınıflandırdığımız adamlar girdi ve biz onları kaç kere mahvettik. Ya da bir şekilde onlar mükemmel erkeklikten kaçış yollarını bulmuşlardı. Hayatımızın nasıl yönlenebileceği konusunda hiçbir zaman  sorumlu olmadık. Her şey önceden belirlenmiş, yıldızlara yazılmış. Ve biz buna kader adını vermişiz. Belkide bu yüzden yıldızları göremediğimiz bir yerde yaşayınca kadere inanmak zorlaşıyordu ve aşk hayatımız rastgeleymiş gibi geliyordu bize.  Ve her mükemmel erkeğimiz, her öpüşmemiz, her kalp kırıklığımız daha önceden kozmik bir dünyadan gelmiş olsa bile, arada yanlış bir adım atıp, kendi saman yolumuzdan veya kuyruklu yıldızımızdan sapmamız mümkün müdür?  Hata yaptığımızda kaderimizin o sapağını kaçırmış mı oluyorduk, yoksa kaderimizi baştan mı yazıyorduk. Belkide kaderimizi belirleyen hatalarımız idi. Onlar olmasaydı hayatımızı tam olarak ne şekillendirebilirdi ki?  Belkide yolumuzdan hiç şaşmamak, aşık olmamak, ve olduğumuz gibi olmazsak nasıl kadere inanabilirdik. Ne de olsa mevsimler değişirdi. Dünya da öyle, insanlarda..insanlar daima gelir ve gider.



ec|14-onlyone-thecomet

10 Mayıs 2014 Cumartesi

Amazon





Ben senin mavin olmak isterken, Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...?


Biliyorum, konuşacak bir şeyimiz kalmadı, paylaşacak hiçbir şeyimiz yok ortada. Yine de yüreğimden, gücümün yettiği yere kadar sana sesleniyorum, seninle konuşuyorum. Bugün sana olan kırgınlığımı rafa kaldırdım, sevgimi aldım avuçlarımın arasına, ona sığınıyorum. Cümlelerimi kısalttım, kelimelerim buruk, gülüşlerim istenmeyen evlat dudaklarımda. Bir ihtimal gelişine sığındığımı fark ettiysem de, engel olmadım gurursuz ama umutlu ve sabırlı hasretine. Anlık hayaller anlık mutluluklara gebe kalıyor..bugün gönlümü hoş tutmak istiyorum...imkansız olan her rüyaya inanasım geliyor. Bir çocuk gibi, isteklerimi bastıramıyorum. Çalmayan telefonuma elim gidiyor, sana hala bende olduğunu ısrarla yazmaya çalışıyorum. Bende olan seni hiç kırmadım, değiştirmedim ve hep korudum desem de, sendeki benin nasıl olduğunu, gülüp gülmediğini, anlamsız bir sıkıntıyla merak ediyorum. İçimdeki güzelliğine inanıp inanmamanı artık umursamıyorum..! 
     Bulutlar yağmurunu toprakla öpüştürebilseydi bugün, bana o verdiğin ama tutmadığın sözünü sahiplenerek, dans edebilirdim ıslaklığıma aldırmadan. Ki aslında ıslanan sadece yüreğim olurdu, bedenim değil...Üşüyorum, bu üşüme yalnızlığımdan geliyor ve sarıyor her tarafımı. Tutunabileceğim hiçbir güzellik yok, hatırlamaktan usanmayacağım anılarım dışında. Isınabilmek için onlara sarılıyorum. Anlamsız ve cevapsız sorular hınzırca sırıtıyor, ben görmemeye çalışıyorum.
 
     Düşler uzak gibi görünüyordu ama yakındı. Belki de görmeyi istemek gerekiyordu. Gözlerini aç desem kapatacaksın ama kapatma gözlerini..! Biliyorum levrekler derinlerde ve dalgalı denizlerde yaşar. Levrekler uzak bir düş gibi zor yakalanır. Ama sen becerirsin düşleri yakalamayı, derinlere dalmayı, uzaklara kavuşmayı..Sahi, becerebilir misin..?
 
     Kendime bir demet papatya aldım ama bakmadım falıma. Gözlerimi gelişlere verdim, gözlerimdeki hüzün bile seni özlemiş, kafayı bulunca itiraf etti sonunda. Düşüncelerim gururlu, hayallerim ve sevdam değil. Gelseydin; kendimi unutup sana akacaktım, susturacaktım içindeki isyanı, kavgaların ortasında bir güneş gibi doğup ısıtacaktım yüreğini, sevinçten ağlayacaktım bu defa, mutluyken hemen sarhoş oluşum gibi, dokunacaktım, kusacaktım birikmişliğimi, hasretimi ama gelmedin, gelmezdin, gelmeye hiç de niyetin yoktu aslında. Kendimi kandırdığımı anladığımda, ağlıyordum...
 
     Eskiden kimi şarkıların ne kadar anlamlı olduğunu düşünürken, şimdi ayrılığın ardından çalınan her şarkı umutsuzluğumu ve sevgimi anlatıyormuş gibi geliyor. Sevdiğim ne çok şarkı varmış, bunu senin gidişin gösterdi bana. Her şarkıda sen varsın, her yerde, her gördüğüm insanda, denizde, gecede, uykumda...Nasıl beceriyorsun her yerde olabilmeyi. Bu bir marifetse eğer, niye benim yanımda değilsin ki...?
 
    Göz yaşlarım asilliğini yitiriyor ve yenik düşüyorum sevdana. Gittin..belki de hiç gelmemiştin, ben geldiğini sandım. Ayak uyduramadım yorgunluğuna. Dudaklarına, düşlerindeki öpüşü konduramadım. Kimi zaman bir çocuk oldum gülüşlerinde şımaran,Ama en çok da imkansızın oldum, hırçınlığın, yirmi yaşın, gecikmişliğin...Her gelişimde bir kez daha gönderdiğin oldum. İnanamadığın, yenemediğin, üzerinden atlayamadığın korkuların oldum. Ağladığın, bağırdığın ya da sustuğun isyanın oldum. Aşk pazarında harcadığın mevsimler oldum, sessizce boşalan gözyaşların,birikmişliğin oldum. Son ses dinlediğin bir şarkının nakaratı oldum, dilinin ucuna gelip de söyleyemediğin kelimeler, ister istemez yaşadığın talihsizlikler oldum. Yüreğindeki olmak isterken, yüreğine sığınan ve tozlanacak olan bir anı oldum. Hak etmediklerin, artık yeter dediklerin ve herşeyin olmak isterken belki de hiçbir şeyin oldum.ben senin MAVİN olmak isterken, Söylesene, ben gerçekte senin neyin oldum...? Sesin hep uzakları çağırıyordu, ben üstüme alındım, sana geldim. Bilseydim, bana ait olmayan bir seslenişi sahiplenir miydim..? Şimdi bir mevsimlik aşk kaldı avuçlarımda. Sadece bir mevsim yaşanan ama bir ömür gibi gelen aşk...Kalbime henüz söylemedim gittiğini. Öğrenirse onun da acı çekmesinden korkuyorum. Seni hala benimle biliyor ve seviyor ama ben kalbime ilk defa yalan söylüyorum.
 
    Gittin...sevdamın öksüzlüğüne alışabilirim belki ama sesinin uzak yolların sonunda olması acıtıyor içimi. Suskunluğun en büyük silahındı, suskunluğunla vurdun beni. Ben alışkınım kendi yaralarımı kendim sarmaya. Asıl acı olan ve kanatan unutulmak aslında. Söylesene, unutulmak kime yakışıyor..? Unutan sen olsan da, sana bile yakışmıyor..Merak etme, üstüne giydirmedim bu duyguyu, unutulmayan olmak sende daha güzel duruyor. Görüyorsun işte, aşka ve sana ihanet etmiyorum ben, ki kırgınlığım aşka.Sen üstüne alındın...Bir sonbahar’da, güneş hala daha ısıtırken bedenimi seni çıkarttı karşıma. Sen “bitti” dediğinde yağmur yağıyordu, aşkın canı sıkıldı, seni aldı.
 






ŞAMPİYON-ASİMAVİKEMAL 
2000..

1 Nisan 2014 Salı

love>distance




* bırakılmışlığın tadı.
|o gittiğinde her şeyide yanında götürdü.
Çektiğim acı beni mutsuz etmiyordu,onun, yaşadığımız şeyin gerçek olduğunu gösteriyordu bana.
    -\her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Ama sen. Söylenen her söz, bir biçimde insanın kendi kendisini onaylaması. Karşısındakine birşey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Insan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur, ve acısı da o denli büyük. Yaşam acısı.
Daha uzaklara gitmek istiyorsun. Benim geçmişimin kentine. Benim güçlüklerimin kentine. O kenttesin. Bana kış mevsiminin ve ölümlerin şarkılarını bırakıyorsun.
Kader diye bir şey yoktur, yalnız sınırlar vardır. En kötü yazgı, sınırları sabırla karşılamaktır. Karşı çıkmak gerekir.
Her zaman benimle birlikte olan, birlikte yaşadığım,taşıdığım sözcüklerime dönmem gerek. Sözcüklerim olmadan o gökyüzüne nasıl dayanabilirdim. O caddeye, o geceye, uykuyla uyanıklık arasında öylesine yatıp uyuyamadığım için sinirlendiğim ve her şeyi düşünüp, kalkıp düşündüklerimi sözcüklere çeviremediğim gecelere, günlere.
/iyi ki yağmur yağıyor. Yağmuru her zaman severim. Iç dünyamla bağdaşan havadır. Içine doğru yol aldığım gecenin yalnızlığından korkuyorum. Iki kahve içtiğım için bütün yorgunluğum da geçti.
 Acımın derinliğinde, benim için artakalan hiçbir şey yok.
    Yalnızlığımı algılamamın gururu bile.















29314|ec./ Tezer Özlü 'Yaşamın Ucuna Yolculuk'

20 Ocak 2014 Pazartesi

Mavi tonlarında Aşk






-| Ve affetmek için hızlı konum,
bir hata yaptığınızda ..
sen öldün uyuyabilirsin,henüz bitmedi ,nedeni  başınızın üzerinden alın.
yalnız olanlar dolaşmak nerede?
bedenim mavi.
biraz inanç ver,
kendinizi bulmak için karanlıkta kaybolmak..

/ fakat karşılıklı aşklarından emin olan var, en büyük mutluluğa bu aşkın yaşanmasıyla ulaşacaklarını ümit eden kişilerin, nasıl olup da böyle aşırı yollara sapmaktan geri durmadıklarını ve bu uğurda her türden sıkıntı ve zorluğa katlanmaktansa kendi hayatlarıyla beraber tasavvur edebileceklerini, başka her türden mutluluktan daha büyük olan bir mutluluktan vazgeçmeyi tercih ettikleri konusu, benim için hala anlaşılmazlığını koruyor.
 |ne var ki kimse yoktu onların öldüğü ölümü bilen.
Aşk ortaya çıkan bir iç ürpertisiydi. Ne içindir bütün bu gürültü ve karmaşa?
 böylesine önemsiz bir oyun, neden bu kadar önemli bir role soyunuyor ve insanın son derece iyi bir biçimde düzenlenmiş yaşamına, neden durmamacasına karmaşa ve rahatsızlık sokuyor.
Bilmediklerimiz, bilemeyeceklerimiz kadar çok. Tanrı' nın hala Tanrıtanımaz bir anarşist olduğunu düşünüyorum. Ve insan'ın da çamurdan üretilmiş bir maymun olduğunu. İkisi bir araya geldiğinde mutlu bir son beklemek zor.*
                                               
 Sizin insanlık tarihi dediğiniz şey, benim kaçış planımın başlangıcına dayanıyor.
Sevilmeye lüzum yok. Affedilmeye lüzum yok. Benim defolup gitmem lazım buradan.

  /Çünkü duygular, insan' ın yalnızlığını reddedişiyle başlar.
Ve hipopotamlar tanklarında yaşlandılar.




210114/A.Schopenhauer-H.Günday alıntılı |ec.

3 Ocak 2014 Cuma

purguatry



  |- Dengesiz arzular, insanları perişan eden felaketlerin kaynağıdır.
İşsiz adamların işidir aşk. Ama beni beğenenlerden hiç birisinde benimle ava çıkacak kadar cesaret yok.
                                    ' diyojen.
    /belkide sadece bu beni üzüyor;
Kim olduğunu bilmemek.
Benimle savaşma çünkü kazanırsan,kaybedersin.*
' ilişkimizin gerçekliğini kanıtlayacak cümleler mi okumak istiyorsun?
  Bu konuda cömert olmayacağım.
Düşünmemeye çalış,sadece oku. Sayesinde var olduğumuz zamanın seni taşımasına izin ver çünkü, hiç bir şey içini tıka basa doldurmuş bir kadından daha ciddi değildir.
        *o hayal edemediği her şeyden kaçardı,korkardi.
Haklıydı çünkü daima hissettiği yalnızlığın doruğunda oturuyordu. Bazen aydınlandığını,bazen de karardığını sandın,ancak hangisinin sen olduğuna karar veremedin. Ne kötüsün ne de iyiydin. Anlayabiliyordu,bizi anımsıyor;neden ve sonuçları eleştirebiliyordu. Çünkü yalnızdi! Yalnızken normaldi,baskının olmadığı yer ve zamanda kendisiydi. Baskı insan anlamına geliyordu. Suçladı,herkesi,kendini..
Bedeninde ve ruhunda bu kadar delik olduğu için, ve o deliklerden başkalarının düşüncelerinin geçebileceği genişlikte olduğu için. Yirmi sekiz yaşına kadar eksik büyümüştü. Diğer insanların gündelik çözümleri,gerekli anda devreye sokma yetenekleri onu daima büyülüyordu. Çünkü kendisi hayatı yayvan yaşamayı bir o kadar benimsemişti ve geç surette yapıyordu. Kendisinden istenilen su için,hangi bardak olduğunu dakikalarca düşünür,bardaği seçse bile suyu, ılık mı,soğuk mu tercih edeceğini dakikalar ve dakikalara bağlardı. *sahip olduğu bir kişilik ve karar vermes düzeneği yoktu. Kutladın herkesi yirmi sekiz yaşında yalnız kaldığı için,sonra ilk kuralla tanıştın;
                             Aynı zihinde yer alan karşıt düşünceler birbirini yok eder ve ışığa dönüşürler.
  Herhangi bir düşünce,karşıtıyla karşılaşırsa özgün halinden eser kalmaz. Karşıtından mutlaka etkilenir ve değişirmiş. Bu da yok olduğu anlamına gelir. Aynı zihindeki karşıt düşünce baskısına da çelişki denir. Çelişki seni öldürür. Zihnindeki çarpışma o kadar etkili olur ki,ışığı heryeri aydınlatabilir. Oysa çarpışma gerçekleşmeden yapılması gereken üçüncü seçeneği yaratmaktı, ikisinden birini tercih etmek değil. Içindeki düşünceler bataklığında yeteneği gömülene kadar duracaktır. Düşünce düzeneğin görülmemiş bir hızla yayıldı,tanıdığın kuralın ikiye çıktı;
          Herkes ve herşey ışık yayar. Sonuç nedenlerin aydınlattığı noktada, ama seninki nedense sonuçların aydınlattığı noktadaydı.*
   |ve hangi düşüncenin seni nereye götürebildiğini gördün,sınırlı zihninde.
Kimse neyi neden düşündüğünü ve yaptığını senin kadar iyi bilemedi. Bundan zevk aldın. Başka çare aramadın.
*düşüncelerin mükemmel, ancak davranışların kusurluydu.
Davranış daima eksik kaldı. Zamanın hızıda her şeye göre değişti. O gün ne kadar rastlamadığın bana, duygulardan biyolojik farklılıklara, ailelerden dini seçimlere kadar, herşey. Ve duyguları keşfettin.
Istersen ne kadar kıskanç ve güçlü olabildiğini ama sen düşüncenin gerçek kaynağını belirlemede yanılıyordun. Bunlara sahte düşünceler dedin,kaynağı görülenden başka bir yerde olan düşünceler. Dikkat edilmesi gereken arzular. Bir ayrımın farkında olmadın ama. Sahte düşünceler yüzünden acı verici kararlar verdin.
     İkinci kez korktun/
Ve ikinci kararını vermeliydin. Aslında kara düşüncenin hiç bir zaman oraya yerleştirilmediğini anımsamalısın. Davranışına dönüşen düşünceler sadece geçmişe aittir.
   Mesela aile bir olarak doğar ve dağılır.
Bir zamanlar gülerek dövüştüğün kardeşinin evine,telefonla haber vererek gidersin. Bir zamanlar birlikte yıkandığın annenin söz ettiklerinden hiç birşey anlamadığını farkedersin. Uzaklaşmak doğal bunun için üzülme, çünkü etrafa saçılan her aile bireylerinin, her biri kendi ailesini kurmaya gidecek. Bazen yalnızlık, bazen dostluk, bazen de evlilikten ibarettir aileler. Bu yüzden geçmişe özlem duymak sadece zaman kaybıdır. Bütün bu nedenlerden òtürü bir karar vermek zorunda kaldın.
Benzersiz bir karar. Kapandın! Içine,kendi üstüne.
  Önce iradenin, sonra da tesadüfün seçtiği düşünceleri bir merkezde topladın. Bunlara kara düşünce/karamsarlık adını verdin. Her şeyi en kötüsüyle düşünüp,az iyi birşey olduğunda mutlu olmayı kabullendin. Ama felaketin düzeyini kavrayabilmen için kara düşüncenin içinde neler olup bittiğini anlamalıydın. Bir zamanlar sihnindeki her düşüncenin merkez olabilme özelliği varken,sadece kara düşüncelerini uydu haline getirdin sen. Alabileceğin tek önlem duygu merkezleri daraltmak,dolayısıyla çekim alanini yok saymak oldu/beni. Bu yolu seçtin. Olabildiğince az hissetmek,purüzsüz bir düşünce için vazgeçişindi bu. Bunun farkındaydın.
       |animsamalısın,artik biliyorsun.İlışkimizin niteliğini ögrendin.
Zihnine dönmeli ve seçtiğin duygunun kara düşüncen tarafından yutulmamasını engellemelisin. Kendine ve hayatin sana sunduğuna inandığım acıya güven.
        Ve  düşüncelerin,duygularının çekim alanına girdiği anda kırılabilirliğini,unutma.*







4114|ec./Hakan Günday-Azil'den alıntı.